top of page
Yazarın fotoğrafıSaffet Çakmak

Yerli Marka Oluşturma ya da Benim Otomobilim


Başbakanımızın “yerli otomobil” talebinin üzerinden 1,5 yıl geçti. Tartışmalar -tabiri caizse- sinir harbi kıvamında devam ediyor. “Haydi, Babayiğitlerim” ile başlayan olumlu yaklaşımlar kısa sürede sonuç vermeyince, bir başka yönden “bir babayiğit çıkmadı yahu!” baskısı olarak şansını denemekte.


Önceki bazı makalelerimizde “yerli otomobil” konusu için çok olumlu görüşlerimizi dile getirmiş ve çok doğru bir zamandayız diye üzerine basa basa detaylandırmıştık. Zira dünya ekonomisi dalgalanıyor, büyük değişimler ile pazarlar, teknoloji ve üretim merkezleri kendilerine yeni yerler arıyor, içinden geçilmekte olan konjonktür önceki treni kaçıranlara fırsatlar sunacak gibi görünüyor. Ancak tartışmalar ile zaman kaybetmek yerine hedefi netleştirip harekete geçmek, bir işi bitirmenin ilk “gerek şartıdır”.


Konu oldukça önemli. Zira kendisi de stratejik bir ürün olan otomobil bahanesi ile yapılacak yatırımlar, daha stratejik ürün ve savunma sanayi ihtiyaçlarına da ortam hazırlar. Otomobil tasarımcı ve mühendisleri prestij ve maddi motivasyonlarla diğer sektörleri de kalkındırırlar. Ülkemizin büyük sıkıntısı olan cari açık ve dış ticaret dengesinde otomotiv sektörü olumlu ya da olumsuz yönde çok etken olabilmektedir. Bu alandaki geliştirme ve üretim yatırımlarının daha da teşvik edilmesi gereklidir ve edilmektedir.


Üretim üssü olmakla övünen otomotiv sektörü özellikle de otomobil üretimleri daha fazla özerkleşmeli ve dışa bağımlılığı azalmalıdır. Üretim tecrübemiz ve kültürümüz özgün tasarımlarımızı da başarı ile üretecektir. Sanayimizin lider sektöründeki kaliteli, verimli işçimiz, teknisyenimiz, mühendislerimiz ve işletmelerin yöneticileri, uluslar arası firmalarınca diğer ülkelere örnek gösterilecek seviyededirler. Buradan bir “yerli marka” oluşturulması hiç de zor değildir.


Bir markayı oluşturmanın iki ana yaklaşımı vardır. İlki; iradeyi ve stratejiyi ortaya koyar, hedefleri belirler, ürünü planlar ve tasarlarken bir taraftan da piyasayı olgunlaştırırsınız. Bunun için kamuoyu oluşturur, tüketiciyi örgütler, iştahlandırır, gaza da getirebilirsiniz. Yani yukarıdan aşağıya bir yaklaşımdır.


Bir diğer yaklaşım; alttan yukarı gidiştir. Havayı koklar; sosyo-ekonomik değişimleri, insan ihtiyaçlarının gelişimini, dönüşümünü algılar; bugünün, yarının ihtiyacını ve trendlerini belirler tam ona uygun bir çözüm ve ürün düşünür ve ortaya koyarsınız. (IPhone buna güzel bir örnektir.) Bunlardan birinci yaklaşım; otoriter, ben yaptım böyle olmalı; diğeri daha liberal ve doğaldır.

Yerli otomobile giden yolu bir de bu ikincisinden giderek arasak mı diyorum? İlk bakışta birinci yaklaşım daha “Türk Tipi”, daha bize uygun gibi ancak ikincisi daha doğal ve global boyutta iş görmektedir. Bunu doğrulayan olgular aslında bizde de geçerli. Şu sıralar, herkes üçüncü köprü ve üçüncü havaalanını pek merak ediyor. Zira yeni bir köprü ve onun uzantısı çevre yollarının geçeceği yerin dedikodusu bile ilgililerine acil pozisyon aldırabiliyor. Tabiatın kaidelerindedir, her cisim örneğin su en az enerji harcayacağı yönde akıp yolunu buluyor.


Öyleyse devlet ve hükümet iradesi; tüketicinin, satıcının, üreticinin, tasarımcının, girişimcinin, sanayicinin, “yeni babayiğitlerin” hızlı pozisyonları almayı beklediği ortam ve şartları hazırlamalı. Bunun da maddi ve manevi, parasal ve duygusal teşvikler boyutlarında parametreleri olacaktır. Zira tüketici albeniyi, prestiji, konforu, emniyeti, ucuzu yani az para vermeyi isterken; üretici, satıcı ve zincirin diğer halkaları çok parayı kolaylıkla kazanmayı “düşünür”, “planlar”. Nerede bir fırsat varsa orada çok hızlı pozisyon alır.


Aslında yerli otomobil buradaki gibi en fazla 2-3 bilinmeyenli “ duygusal” ve “ekonomik” bir denklemdir. Hızlı çözen kazanır. 3, 2, 1 başla!.


Saffet Çakmak,

25 Kasım 2012


Cadem AŞ


171 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

MÜHENDİSLİK

Comments


bottom of page